28 Temmuz 2012 Cumartesi

Sonsuzluk Gıdası


Ramazan-ı Şerif
On bir aynın sultanı Ramazan geldi, hatta bir haftası geride bile kaldı. Ramazan ayı bir dönem daha sıcak yaz aylarına gelecek bu malum. Ama bu bile Ramazan’ın o güzel maneviyatını gölgeleyemiyor bizler için. Süreli bir yokluk anında, süresiz yokluklar çekenlerin hislerine misafir oluyoruz. Bunu başka hiçbir anda yaşayıp anlayamayız.
Ramazanı tarif edecek en güzel kelime  “sabır” olsa gerek. Bize sabretmeyi öğretebilecek tek şeydir “oruç”. Kimileri varsın bizleri eski bir dinin,  ağzı kokan bir avuç açları olarak görsün, biz oruç tutanlar bunun hangi anlamlara geldiğini pekiyi biliriz. Biz bir tek kendi nefsimizi düşman bilir, onu eğitmeye, onun elinde oyuncak olmamaya çalışırız, işte oruçla gelen bütün çaba bunun içindir.
Biz oruçta sadece yediğimiz, içtiğimizin kıymetini değil, zamanın da dakika dakika kıymetini anlarız.
İmsakla gelen bir günün nasıl göz açıp kapayıncaya kadar akşam ezanıyla son bulduğunu görürüz. Hem Ramazan ayındaki her şeyin ayrı bir tadı ayrı bir güzelliği vardır. Siz Ramazan pidesinin o şahane lezzetini sadece iftar anında gerçekten hissedebilirsiniz. Suyun ne büyük, ne hayatı bir nimet olduğunu yine Ramazanda fark edebilirsiniz.
Hz Lokman fikre, hikmete, ibadete dair reçeteyi şu sözde vermiştir:
“Miden doyunca, fikrin uykuya dalar, hikmet susar, azalar ibadetten geri kalır”
Mademki öyle işte oruç insanı daldığı uykulardan uyarmak, battığı kuyularda çıkarmak içindir.
Sonra Mevlana hazretleri ise “ İnsanın asıl gıdası Allah’ın nurudur ona aşırı ten gıdası vermek layık değildir. İnsanın asıl gıdası, ilahi aşk ve ilahi akıldır” demiştir.
Sahiden de öyle değil midir? İnsan yedikçe yemek ister doymak bilmez hiç. Oysa sonsuzluk gıdasının yanında, yeryüzü gıdasının lafı olur mu hiç?
Olmaz elbet.
Bunun için inşallah bizler sonsuzluk gıdasını seçenlerden oluruz sadece şu bir ay Ramazanda değil her ay, her gün, her saniyede.
Sümeyye


27 Temmuz 2012 Cuma

Akşam

BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU

Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi... sonsuz iri güller,
Güller ki kamıştan daha nâlân,
Gün doğdu yazık arkalarında!

Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrârını ömrün eder i'lân,
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Alemlerimizden sefer eyler?..

Akşam, yine akşam, yine akşam,
Bir sırma kemerdir suya baksam,

Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam!

Ahmet Haşim.







20 Temmuz 2012 Cuma

Çöl Şafağı Yankısı















Bazen bir adımla bütün hayatımız baştan yazılır. Her şey büyük bir kandırmacadır. O birlikte yürüdüğümüz görünmez koltuk değneklerinin kaybolmasıyla, aslında yürüyor sandığımız ayaklarımız birbirine dolanıp düşürür bizi. İnsan en çok güçsüzken etrafına bakınır, en çok karanlık bir gecede yıldızların varlığı ya da yokluğu önem kazanır.
İşte bu sahtelik kalbimize ince bir sızı yerleştirir.  Karanlık bir labirentte aydınlık bir çıkış bulmak çabasındadır o ince sızımız. Daimi açık tek kapıyı ararız içimizin karanlıklarına, ağrılarına. Hayatın aslında birbiriyle karşılaşıp ters yöne giden iki trenin karşılaştıkları o anda, göz göze gelişleri kadar olduğunu ilk kez fark ediştir bu….



Acı, kahredici bir fark ediştir. Baş edilmesi zor.  Durup, olduğunuz bu noktadan, olmak istediğiniz noktaya bakarız aradaki fark çok değilse şayet biz bu fark edişle yüzleşir, kendimize yabancılaşmadan kabulleniriniz. Yok değilse… İşte o zaman durum hiç iyi değildir.


O an kayboluşun derin soluğunu hissederiz bütün hücrelerimizde. Öyle kayboluşun korkusunu, sezgisini değil kendinin varlığını. Soyut bir kavram gibi de değil sanki yaşayan bir varlıkmış gibi tam arkamızda elini bize atmak üzereymiş gibi.





Ve ne fena ki bu kayboluş etobur bir hayat tarzı seçmiştir kendine. İnsanlarla beslenmeyi seven yaklaştıkça yutan, yuttukça daha çok, daha çok acıkan.

Aklımızın kuyularında bu denli kaybolmuşken, unutulmuşken, bizi daima unutmayan biri vardır. Bizim bütün inatla onu unutmamıza rağmen, o bizi unutmadığını belli eder ara sıra. Sevdiğimiz güçlü bir el o derin, küflü kuyuya uzanır kendi canını acımak pahasına bizi oradan çıkarır. Sebebe muhtaç olmayan, Bizi o el tarafından kurtarmaya vesile kılmıştır.

























“Bahar kışa döner bir gün, gün akşama çıkar sabahlar sendendir koru beni, sabaha eriştir.
Yıldızlar söner bir gün, dağlar yerinden oynar, gökler senindir koru beni, kapına yetiştir.Gökler dürülür bir gün, yer yerinden oynar her yer senindir koru beni menzile eriştir


Kuşlar dağılır bir gün, denizler kaynar ufuklar senindir koru beni ötelere eriştir.


İsmim unutulur bir gün sesim boşlukta çınlar yakınlıklar sendendir, koru beni yakınlığına eriştir.


Defterim açılır bir gün günahlarım çok tutar takdir senindir koru beni affını yetiştir


Sözüm biter bir gün sessizlikler uzar kelam senindir koru beni müjdeni yetiştir.”




Sümeyye.
Niğde



































Düşüş.

  Küçücük bir çocuk avmde onlarca insanın içinde intihar etti bugün. Küçücüktü daha. Kimse yetişip tutamadı ellerinden. Tutup yaşamaya, so...